Bir ay kadar önce çok yakın bir dostum ‘Kristal Çöl’ başlığı altında Güney Kutup’tan enfes görüntüler içeren bir fotoğraf sergisi açtı. Fotoğraflara dalıp gittiğimde, beni,yalınlık, duruluk, sükünet, sessizlik sardı. Dostum, günümüzün teknolojik imkanlarından yararlanarak 31 Aralık’ı, 1 Ocak’a bağlayan geceyi zevkle, hiç üşümeden, konforlu bir şekilde Güney Kutbu’nda geçirmişti.
Bu sergiyi ziyaret edip, duygularımla yakınlaştıktan sonra aklıma Güney Kutbu’nun ilk kaşifi olmak üzere İngiliz Robert Falcon Scott ile Norveçli Roald Amundsen arasında 1911-12 yıllarında yaşanmış olan rekabetin zorluklarını ortaya koyan tarihi fotoğraflar gözümün önünden geçti. Dinginliğe götüren fotoğraf sergisinden, bir anda zihnimde canlanan tarihi fotoğraflarla Güney Kutbu’nun çok zor iklim koşullarını- sert rüzgarlar, tipi, dondurucu soğuk- yüzümde, sırtımda, kulaklarımda ve ellerimde hissettim.

Güney Kutbu’nu keşif yarışı hemen hemen aynı zamanda başlayıp benzer zorluklarla karşılaşılarak, kaşiflerin yaptıkları planlar/öngörüler neticesinde seçtikleri araç ve gereçlerle sürdürülmüştü. Tahsis edilen kaynaklar açısından bir kaşifin diğerine göre bir üstünlüğü yoktu. Ancak, otuzdokuz yaşındaki Amundsen, tarihe, Güney Kutbu kaşifi olarak ismini yazdırırken(15 Aralık 1911), Scott, Amundsen ve ekibinden 33 gün sonra Güney Kutbu’na vardığında (17 Ocak 1912) Norveç Bayrağı ile karşılaşan Scott moralmen çökmüştü ve durumunu ‘şansızlıkla’ ifade etmişti. Maalesef 1280 km lik dönüş yolunu hava muhalefetinden dolayı tamamlayamayan Scott, 29 Mart 1912 tarihinde kırküç yaşında donarak hayatını kaybetti.

Bu tarihi olayı, liderlik ve icraat açısından işleyebiliriz ve alınabilecek derslere göz atabiliriz.

1897 yılında, Belçikalı Adrien de Gerlache komutasındaki Belgica gemisi Güney Kutup bölgesinde kışı geçiren ilk gemi ünvanını aldığında yirmidokuz yaşındaki Amudesen geminin ikinci kaptan görevini yürütüyordu. Belgica, 71 derece 30 dakika güney enlemine ulaşıp, buzlar arasında uzunca bir sure sıkışıp kalmıştı.
1901-1904 yılları arasında Güney Kutbu bölgesine sefere giden İngiliz Hükümetine ait Discovery adlı gemiye kutupla ilgili hiçbir deneyime sahip olmamasına rağmen Scott komuta etmişti. Bu sefer sırasında, Scoot, Güney Kutbu’na 850 km yaklaşmıştı. Jeologlar, biologlar,fizikçiler ve botanikçilerden oluşan kaşif heyeti, üç yıl içinde elde ettikleri bilimsel bulguları, sefer sonrası oniki çilt kitap halinde yayınlamışlardı. Bu seferde Scott’a yoldaşlık etmiş olan Ernest Shacekleton, 1908’de, kendi mürettabı ile gerçekleştirdiği seferde, motorlu kızaklar kullanarak, daha önce kimsenin ulaşamadığı 82 derece 16 dakika güney enlemine İngiliz bayrağını dikti.
Amundsen, keşfetmekten, incelemeler yapmaktan ve deneylemekten büyük zevk alırdı. Scott, önce planlar yapmayı ve araştırmaları neticesinde iyice emin olduktan sonra harekete geçmeyi tercih ederdi. Amundsen, soğuk havalarda yürüşe çıkar ve eksi yirmi gibi düşük ısılarda zaman zaman açık havada gecelerdi. Bir gece, Norveç’in orta bölgesinde, Hardangervidda’da, karın altında uyuya kalmış yirmi iki yaşındaki Amundsen’i donmaktan zar zor kardeşi kurtarmıştı. Amundsen, 1899 yılında İspanya’da iki ay sürecek yelkenli gemi kaptanlık eğitimine katılmak üzere Norveç’ten, İspanya’ya neredeyse üçbin km lik yolu bisikletle katetmişti. Bu eğitim sırasında Amundsen, çiğ yunus eti yemeği deneylemişti; gemi battığı takdirde yunus etinden nasıl enerji alıp hayatta kalabileceğine dair tespitlerde bulunmuştu. Bir süre eskimolarla da yaşamayı deneyleyen Amundsen, kutup koşullarında hayatta kalmak için gerekli koşulları doğrudan tecrübe etmeyi tercih etmişti. Eskimoların köpekleri nasıl kullandıklarını ve terlememek için yavaş hareket ettiklerini öğrenmişti; çok soğuk havalarda, ter bir anda ten üzerinde buza dönüşüp insanın hayatta kalma şansını tehdit ediyordu. Eskimoların elbiseleri ve giyinme yöntemleri de Amundsen’in bilgi dağarcına girmişti. Bitmez tükenmez deneyleme arzusu, gözlemleme, dinleme ve öğrenme azmi, Amundsen’in hayat felsefesinden besleniyordu: bir olay yaşandığında, koşullara göre hareket edilir, ona göre çözüm bulunur düşüncesinin aksine olası en zor, kötü senaryalora göre hazırlık yapmak, söz konusu senaryoları yaşamak, tecrübe etmek böylece zihnen ve bedenen hazırlık yapmak geçerlidir.

Scott, Amundse’nin aksine pratikten ziyade teorik çalışmayı tercih ediyordu. Amundsen gibi bedensel kondisyon inşa etme, kar, buz la yeterli aşinalığa ulaşma, eskimoları tanıma-öğrenme, köpeklerin özelliklerini çok yakından tanıma konularında lakayıt davranıyordu. Çevresel-iklim koşullarının çeşitli etkileri konusunda ilk elden yeterli bilgiye sahip olmadığı için köpeğin yanısıra Güney Kutbu keşfine at ve motorlu kızak ta götürmeyi tercih etmişti.
Amundsen 3 Haziran 1910 da Oslo’dan Fram adlı gemiyle Güney Kutbu bölgesine gitmek üzere hareket etti. 14 Ocak 1911 de Güney Kutbu’n da Balina Körfezi olarak adlandırılan mevkiide buz kütlesinin üzerine ana kampını kurdu. Güney Kutup bölgesine vardıklarında yoculuk sırasındaki doğumlarla birlikte köpek adedi 116 ya ulaşmıştı.19 Ekim 1911 tarihinde 5 kişiden oluşan ekip, 4 kızak ve 52 köpekle yola çıktılar. 14 Aralık 1911 tarihinde aynı ekip 16 köpekle Güney Kutbuna vardı. 25 Ocak 1912 tarihinde Amundsen ve tam kadro ekibi 11 köpekle ana kampa ulaştılar. Yolculukları ana kamp-Güney Kutbu arasında gidiş, dönüş 98 gün sürmüştü.

Scott, Terrenova adlı gemi ile, 65 kişiden oluşan mürettabat, otuz köpek, onbeş at ve motorlu kızaklarla Güney Kutbu bölgesine Ocak 1911 de ulaştı . Scott, 1 Kasım 1911 de ana kampdan Güney Kutbu’na 14 kişi, sekiz at, 26 köpekle yola çıktı. Scott’ın ana kampı, Amudsen’in ana kampının 320 km batısında bulunuyordu. Kuzey Kutbu’na varan Scott ve dört kişiden oluşan ekibi 77 gün giderken, 71 gün dönerken toplam 148 gün yolculuk yapmışlardı.

Amundsen, önemli başarı faktörü olarak köpekleri görüyordu. Çevresel koşullara uyum sağlayan ve direnci yüksek köpekler, ekibi, kızakların üzerinde Güney Kutbu’na götürüp getirmişdi. Zafiyet gösteren köpekler, diğer güçlü köpeklerin besin kaynağı olmuştu.
Scott ve ekibi daha ziyade motorlu kızakları ve atları önemsemişlerdi. Motorlu kızaklar çok kısa zamanda iklim koşullarından dolayı arızalanmıştı ve çalışmayı sürdürebilenler de farkedilmeyen uçurumlardan yuvarlanmışdı. Öte yandan, hareket ettikçe, terleyen atların sırtlarında oluşan buz tabakası, atların hareket etme kabiliyetlerini, hayatta kalma dirençlerini yok ediyordu. Üstelik atlar et yemediklerinden, gıda alternatifleri darlıyordu. Doğru techizat ve araç eksikliğinden dolayı, Scott ve ekibi yolculuklarının önemli bir bölümünde kızakları kendileri çekmek zorunda kalmışlardı ve böylece süratli hareket etme imkanlarını ortadan kaldırmışlardı ve fiziksel olarak kendilerini çok yıpratmışlardı.

Amundsen ve ekibi, öngörülmeyen olaylara karşı tedbirli davranıyorlardı. Güney Kutbuna doğru yolculukları sırasında ara ara erzak ve techizat depoları kuruyorlardı ve depoların uzaktan, tipili havalarda dahi göze çarpması için flamalarla işaretliyorlardı. Takip ettikleri parkuru da, dönerken, fırtınalı havanın görüş menzilini daralttığı senaryoda kullanabilmek için yine işe yarayacak şekilde işaretliyorlardı.
Scott ve ekibi, sadece ana depolarının yanı başına bir flama dikmeyi tercih etmişlerdi, ara küçük istasyonlarına hiç işaret dikmemişlerdi, yol aldıkları parkuru işaretleme ihtiyacını da hissetmemişlerdi.
Amundsen, ana erzak deposuna, beş kişi için üç ton yiyecek yığarken, Scott, 14 kişi için, ana erzak deposuna sadece bir ton gıda istiflemişti.

82 derece enlem boyundan daha güneye yol alırken Amudsen ve ekibi tedbirli davranmış ve beraberlerinde taşıdıkları gıda miktarını öyle ayarlamışlardı ki, dönerken ara erzak depolarını bulamasalar dahi 160 km yol gitmeleri mümkün olacaktı. Öte yandan, Scott, hesaplamalarını o derece teorik inşa ediyordu ki öngörülerinden en ufak sapmalar dahi büyük zorluklara hatta felaketlere neden oluyordu.
İkisinin de düşünce sistemlerine ışık tutacak şu detay aydınlatıcı olacaktır: yükseklik ölçümünde kullanılan bir cihaz için gerekli olan termometreden Scott bir adet yanına alırken, Amundsen, tedbirli davranıp dört adet termometre ile yola çıkmıştı.

Amundsen, deneyim yelpazesinin genişliğine rağmen hiç öngörmediği koşullarla ve durumlarla karşılaşabileceğini dikkate alarak en kötü senaryolar için hazırlıklarını ve keşif yolculuğunun tasarımını oluşturmuştu. Kendisini ve ekibini, techizat-ekipman ve moral olarak büyük zorluklara, tehditlere göre hazırlamıştı.

Amundsen ve Scott’ın çok farklı sonuçlara ulaşmasının açıklamasına gelince:
Her iki kaşifin de ilk otuzdört günlük yolculuklarının hava durumuna bakıldığında, iyi hava koşullarının kötü hava koşullarına oranının %56, aynı olduğunu görüyoruz. Bu veriye dayanarak, aynı çevresel koşullarda, aynı zamanda, aynı amaç için yola koyulan iki kaşifin ulaştıkları sonuçlar çevresel koşullaral izah edilemez; farklı sonuçlar, farklı düşünce sistemlerinin ve davranışların neticesinde ortaya çıkmıştır.
Bu tespiti şirketler dünyasına taşıyarak üstün başarıya sahip, akıllı şirketlerle, daha az başarılı şirketler arasında kıyaslama yapıldığında, Jim Collins ve Morten Hansen’ın (Great By Choice, Harper Business) bulguları ile üç ana davranış öne çıkıyor: fanatik disiplin, ampirik/deneysel yaratıcılık ve verimli/destekleyici paranoya.

Fanatik Disiplin: değerlerle, uzun vadeli hedeflerle, başarı standart/göstergeleri, yöntem ve metodlarla uyumlu/tutarlı (consistency) olma anlamına geliyor. Bu anlamda kullanılan disiplin, hiyerarşik itaat veya bağlılık anlamına gelmiyor. Gerçek disiplin anlayışı, değerler, başarı standart/göstergeleri, orta vadeli hedeflerle uyum arzetmeyen talep ve baskılara rıza göstermemek üzere zihinsel bağımsızlığa işaret etmektedir. Örneğin, kurulduğu 1967 yılından bugüne kadar hiç bir yıl operasyonel zarar yaşamamış olan dünyanın tek havayola şirketi olan Southwest Airlines çalışanları, disiplin anlayışını fanatik seviyede yetkinlik haline getirmişlerdir.

Ampirik/Deneysel Yaratcılık: sosyal psikoloji alanında yapılan çalışmalar, belirsizlik durumunda, kişilerin çoğunlukla, uzmanların, arkadaşlarının görüşlerine müracaat ettiklerini veya belli grup davranışlarını referans olarak aldıklarını ortaya koymuştur. Halbuki üstün başarılı şirket yönetci-liderlerinin, geleneksel kanaatlere ve diğer insanların nasıl davrandıklarına, üstadların telkinlerine pek itibar etmedikleri tespit edilmiştir. Ampirik, doğrudan gözlemi, pratik deneyimler edinmeyi, gerçeklerle doğrudan muhatap olamayı içermektedir. Ampirik veriler, yönetici-liderlerin, kararlılıkla harekete geçmelerinin temelini oluşturur.

Amundsen, ana kampını Balina Körfezine kurma kararını verirken pek çok yandaşını şaşkınlığa uğratmıştı, zira öngördüğü mevkii denge sorunu yaşanabilecek bir buz parçası olarak değerlendiriliyordu. Bu mevkii, genel kanaatlere göre, ana kamp için güvenilir bir yer olma özelliğine sahip değildi. Kamp barakası bir anda kayıp, denize düşebilirdi. Ancak, Amundsen, titizlikle, 1841 yılından beri bölge ile ilgili yayınlanmış verileri inceleyip, Balina Körfezindeki mevkiin sorun teşkil etmeyeceği sonucuna varmıştı. Bu çabanın arkasındaki en büyük motivasyon, ana kampı mümkün olduğu kadar Güney Kutbu’na yakın bir noktaya kurmaktı. Nitekim, diğer alternative mevkiiler arasında Balina Körfezini seçmekle, Amundsen, Güney Kutbu’na yakınlık açısından 90 km avantaj sağlamıştı.

Verimli/destekleyici Paranoya: üstün başarılı şirketlerin yönetici-liderleri, hareket planlarını ampirik verileri yaratıcı değerlendirmelerine dayandırırken hiç bir zaman huzura ermezler, korkularla yaşarlar; bilirler ki hayat her zaman süprizlerle doludur ve öngörülmeyen pek çok durumu karşılarına çıkartacaktır. Nitekim, bu korkularından dolayı, önceden hazırlıklarını yapmış oldukları alternatif acil planlar sayesinde zorlukları-tehditleri diğer şirketlere nazaran daha az sıyrıklarla atlatırlar.

1991 yılında Bill Gates’in yazdığı dahili bir not bir şekilde bir basın kuruluşunun eline geçer; yazı yayınlanır ve hemen arkasından Microsoft’ın hisse değeri %11 oranında düşer. Bill Gates, iç yazışmada rakipler, teknoloji, telif hakları ile ilgili gelişmelerle ilgili çeşitli senaryoları ele alarak, muhtemel hareket tarzları ile ilgili eylemlere işaret etmiştir. Ayrıca, her bir senaryonun ışığı altında müşteri hizmetlerinin olası yetersizliklerine de pencere açmıştır. Gates, verimli/destekleyici paranoyak olarak şirketinin sürdürülebilir büyümesini ve karlılığını sağlamak üzere sürekli tehdit ve fırsatları gözetler haldedir. Doğal olarak tehditlerden korkmaktadır ve bu korkusunu olumlu bir yönde kullanarak belirsizlik ortamının getirebileceği zorluklara, olumsuzluklara karşı sürekli kondisyon inşa etmek üzere çalışmaktadır, buna göre şirketinin gerekli ‘kaslarını’ geliştirilmesi için ortam hazırlamıştır:yetenekli kişilerin işe alınması, nakit pozisyonunu güçlendirmek, sürekli yeni yazılımlar üzerinde çalışmak ve ard arda yenilikçi ürünler sunmak. İş düyasında çok yankı bulan ‘ Microsoft, herhangi bir anda batmaktan sadece yirmidört ay uzaktadır’ sözü, Bill Gates’in düşünce tarzı ve gerçekciliği konusunda çok iyi fikir vermektedir. Akıllı paranoyak yönetici-liderler, metodlu, sistematik çalışma disiplini ile kaotik ortamlarda başarıya ulaşırken korkularını değer yaratma konusunda olumlu şekilde kullanma zekasının göstermektedirler. Bu kişiler, sadece tehdit ve tehlikelerden sakınma gayretinde değillerdir, ortaya çıkan öngörülmeyen durumlarda en güvenilir, destekleyici çözüm yollarını bulma konusunda ustalık kazanmışlardır.

Amundsen-Scott vakasından hareketle, şirketinizde, fanatik disiplinin, ampirik/deneysel yaratıcılığın, verimli/destekleyici paranoyanın yaygınlaşması için acaba ne tür adımlar atabilirsiniz?

Kaynaklar:
Great By Choice, J. Collins ve Morten T. Hansen,
Amundsen, P. Marc ve V. Novak,
The Last Place on Earth, R. Huntford
Race to The End, Ross D.E. MacPhee