Amiral James Stockdale,9 Eylül 1965 sabahı, Douglas A-4E Skyhawk savaş uçağı ile USS Oriskany uçak gemisinden havalandı; askeri misyonu Kuzey Vietnam hedeflerini bombalamaktı. Uçak, Kuzey Vietnam hava sahanlığı üzerinde Vietkong gücleri tarafından düşürüldü. Amiral, yaralı bir halde esir alınarak, ‘Hanoi Hilton’ ismi verilmiş olan esir kampına götürüldü. Amiral, acımasızlığı ile tanınan bu esir kampında 12 Şubat 1973 tarihine kadar yedibuçuk yıl ağır işkence görerek kaldı. Gördüğü işkencelere rağmen, kamptaki en üst rütbeli Amerikan subayı olarak diğer Amerikalı subay ve askerlerinin direnclerini artırabilmelerine, hayatta kalabilme olasalıklarını artırmaya yönelik koşulların oluşması için kararlılıkla mücadele verdi. İşkence altında esirlerin dayanma gücünü artırabilmeleri için telkinlerde bulundu.İşkenceden sonra hücre hapsine mahkum edilen esirlerin izole edilmiş olmanın psikolojik baskısını hafifletmek amacıyla yere vurarak oluşturulmuş olan bir haberleşme sistemini devreye soktu. Propoganda amacıyla filminin çekileceği haberini alır almaz yüzünü ve vücudunu traş bıçağı ile paramparça edip PR malzemesi olarak kullanılmasına müsaade etmedi.
Amiral Stockdale hürriyetine kavuşup, memleketine bitap bir halde taşındığında sağlığı hiçte iyi durumda değildi.Uzun süre meşakkatli bir tedaviden sonra sağlığına kavuştu.Esirken, gösterdiği yüksek dayanma ve mücadele gücünden dolayı ve diğer esirlere vermiş olduğu destekten dolayı, Stockdale, A.B.D. Kongresi tarafından şeref madalyası ile ödüllendirildi.
Yaşadıkları ve hayatta kalma mücadelesi ile ilgili yapılan mülakatlarda, Amiral Stockdale, şu sözleri sarfediyordu:
‘’ Hiç bir zaman inancımı kaybetmedim.Hapisten kurtulacağıma dair hiç bir şüphe beslemediğim gibi, hürrüyetime kavuştuktan sonra, esaret deneyimimi hayatımın geriye kalan bölümünde, güçlendirici bir unsur olarak kullanacağımı düşündüm, hayal ettim.’’
Esir kampındaki ağır işkenceden, ağır koşullardan hayatını kaybetmiş olan yüzlerce asker vardı; esir kampından şağ çıkamayanlar kimlerdi peki,
‘’ İyimserlerdi’’ cevabını veriyor Stockdale ve şöyle devam ediyor, ‘’ İyimserlere hatırlarını sorduğumda iyi olduklarını, kendilerini iyi hissettiklerini ve Noel zamanı evlerine, ailelerine kavuşacaklarına dair şüpheleri olmadığını belirtiyorlardı.Noel gelip, geçtikten sonra, yine hatırlarını sorduğumda, iyi olduklarını ve Paskalya’yı sevdikleriyle birlikte, evlerinde kutlayacaklarına dair ümit dolu ifadelerini dinliyordum. Paskalya geride kaldığında, karşıma çıkan iyimserlere, hal hatır sorduğumda, pırıltılı gözlerle, Şükran Gününü iple çektiklerini ve o gün hasretini çektikleri aileleriyle birlikte hindi yiyeceklerini söylüyorlardı. İyimserler, iyimserliklerinin sebep olduğu kalp kırılmasından dolayı, mutsuzluklarından dolayı hayatlarını kaybediyorlardı.Bu durum, çok önemli bir ders içeriyordu: Sonunda, arzuladığın neticeye ulaşacağına dair inancın ile içinde bulunduğun koşulların vahşi, merhametsiz veya ne olursa olsun tüm olumsuz gerçeklikleri ile yüzleşme zorunluluğunu birbirine karıştırmamalısın.’’ (Kayak: Good to Great, Jim Collins, s.84-86 )
Stockdale Paradoks’u olarak tarihte yerini almış olan öğreti özet olarak şunu vurguluyor: her zaman ümitli ve inançı olacaksın, içinde bulunduğun koşulları iyi anlayacaksın, inkara sürüklenmeden tüm gerçeklerle yüzleşip, akıllıca, yapabileceğinin en iyisini yapacaksın.