Edison, 1876 yılında, Menlo Park, New Jersey, A.B.D. de laboratuvarını açtığında henüz ondokuz yaşındaydı. Otuz yıl içinde, bugün de hayatımızda çok önemli rol oynayan altı endüstrinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine önderlik etti.

Mucit (innovator) Edison’un keşifleri ve hizmet ettiği sektörler şunlardı:
Elektrik kalem ve baskı ekipmanı (electric pen and press), Doküman çoğaltma/kopyalama endüstrisi, 1873,
Karbon iletken (carbon button microphone), Telekomünikasyon endüstrisi, 1876,
Gramafon ve plak (Phonograph and record), Ses kaydı endüstrisi, 1877,
Elektrik ampülü ve elektrik enerjisi sistemi (Incandescent electric light and systems of electric power), Elektrik enerjisi endüstrisi, 1879,
Film kamerası (motion picture camera and moving pictures), Film endüstrisi, 1893
Alkali pil (Alkaline storage battery), Taşınabilir enerji kaynağı endüstrisi, 1905

A.B.D de kayıtlı 1093 patent ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde kayıtlı 1293 adet patent sahibi Edison, binlerce yeni fikirden hareket ederek, fikirlerin ticari başarıya dönüştürülmesi başarısına ulaşmanın yanısıra, günümüzde 1 triyon USD’nı aşan bir değer kümesinin de ortaya çıkmasına hizmet etmiştir. ( Kaynak: Innovate Like Edison: The Five Step System for Breakthrough Business Success, Michael J. Gelb & Sarah Miller Caldicott)
Edison, çok kısa denilebilecek bir zaman içinde, pek çok yeni pazarın ortaya çıkarılmasını nasıl becerdi acaba? Edison’un değer yaratma konusundaki öngörüsünden, basiretinden acaba nasıl yararlanabiliriz?

Edison gibi bir dahi için de hiç kolay olmadı, bir icadını pazarda başarılı bir şekilde sunmak. Müşteri olarak öngördüğü zümrenin ihtiyacını iyi anlaması gerekliliğini yaptığı hatalardan aldığı derslerle öğrendi.
Aldığı derslerden birisi elektronik oy kullanma kayıt cihazı ile ilgiliydi. 1869 yılında mekanik ve elektrokimya bilim dallarından yararlanarak milletvekillerinin kullandığı oyları süratle sayıp, tasnif edip, meclis başkanına rapor eden bir sistem icat etti. Ancak, Edison’un icat ettiği cihaz mükemmel bir şekilde çalışmasına rağmen meclisin yönetiminin ve milletvekillerinin ilgisini çekmedi. Oy kullanım sırasında milletvekilleri, aralarında konuştukları ve oy pazarlıkları yaptıklarından dolayı oyların süratli kullanımına ve neticenin seri bir şekilde ilan edilmesine olanak tanıyan bu sistemin bir yararını görmediler.
Edison bu başarısızlıktan hiç yılmadı, ders aldı. Aldığı ders şuydu: başarı, yararın bir fonksiyonudur, yarar ise bir müşterinin veya bir pazarın ihtiyacının tatminidir. Bu tecrübenin ardından şu sözleri iş dünyasının mottosu oldu: ‘’Satılamayacak hiçbirşeyi icat etmek istemiyorum. Satış, yararın (utility) kanıtıdır ve yarar sunmak, başarıdır’’.

Edison bir dahiydi ve her gün yüzlerce fikir zihninde parıldıyordu, bu durumunu, şu sözler çok güzel izah ediyor: ‘’300 yıl yaşamak istiyorum, bu kadar süre işime yarayacak fikirlerim olduğuna inanıyorum’’ (Kaynak: The Edison and Ford Quote Book, Edison & Ford Winter Estates). Edison aldığı derslerden sonra, ‘’önce fikir’’ esaslı icatlardan vazgeçti. Kendi içinde bir transformasyon yaşadı ve icatlarını önceliklendirirken ‘’ önce fikir’’ esaslı yaklaşımdan, ‘’önce ihtiyaç’’ esaslı süreç/metoda yöneldi. Başarısızlıklarının ardından, zihinsel modeli’ nde bir kaydırma yaparak, hizmet etmeyi öngördüğü potansiyel müşterilerinin yerine koydu kendisini, müşterilerin gözünden durumları izlemeye başladı. Kişileri evlerinde ve ofislerinde ziyaret ederek, kişilerin çözmeye çalıştıkları problemleri, yapmayı arzu ettikleri işleri ve elde etmek istedikleri neticeleri gözleme ve anlama gayretine koyuldu. Bu zihinsel algı ve çabaları neticesinde potansiyel müşterilerin işine yarayacak icatlara, tutkusunu, tüm enerjisini ve odağını yoğunlaştırdı.

İlginçtir ki, günümüzde hala, hele inovasyon sözkonusu olduğunda, yeni fikirlerin peşine düşme, yeni fikir avcıları yaratma gibi refleksler hemen devreye giriyor. Teknolojinin tanımış olduğu tüm imkanlara rağmen iş dünyasında, rekabetçi ortamda büyüme gayretlerine çare olacak, başarılı fikir ve uygulamaların oranı yıllardır artmıyor. Sanırım bu verimsiz durumu ‘’ önce fikir’’ esaslı zihin-düşünme modelinin hakimiyeti ile izah edebiliriz.
Edison’un, kendi içinde yaşadığı değişimden sonra uygulamaya koyabildiği yeni yaklaşımı ile ulaştığı birinci başarısı 1873 yılında oldu. İcat ettiği doküman çoğaltma/kopyalama sistemi ile iş dünyasında bir çığır açtı.
1865 yılında Kuzey Amerika’da, iç savaş son bulunca sigorta sektöründe çok önemli bir büyüme ivmesi yaşandı. Amerikan hükümetinin, güney bölgesini kalkındırmak için konut, ofis, mağaza ve devlet hizmet binalarının yapımına öncelik tanıması ile bir anda bina sigortası ile ilgili talep patlaması yaşandı. Bu trend Edison’un dikkatini çekti; gazetelerde sigorta sektörünün büyümesi ile ilgili haberler ilgisini çekti.
Sigorta acentelerini ziyaret etmeye koyulan Edison, gözlemleri sonucu, acente çalışanlarının tüm vakitlerini neredeyse ‘’yazarak’’ geçirdiklerine şahit oldu. Bulgusu şu oldu: bir çalışan, ilk önce sigorta poliçesinin ilk/orjinal nüshasını hazırlıyordu, onayını aldıktan sonra, kaç suret üretilecekse, o adette sureti elle yazarak çoğalma çalışmasına yöneliyordu. Bu süreçte, bir poliçe setinin gerekli nüshaları ile birlikte oluşturulması saatler alıyordu. Düşünün ki, bir poliçenin zaten kendisi çok sayıda kağıttan oluşuyor, dolayısıyla bu çok sayfalı dokümanın çok adette suretinin hazırlanmasının ne kadar zahmetli olabileceğini kolaylıkla tahmin edebiliriz.

Edison’un, zihinsel algılamasında, sigorta acenteleri birer ‘iş icraatcıları’ dır (job executor), icra etmeye çalıştıkları iş de sigorta poliçelerinin hazırlanmasıdır. Sigorta acenteleri, icra ettikleri işin sonucuna ve başarısına baktıklarında tatmin olmuyorlardı; en önemli tatminsizlikleri poliçe setlerinin üretimi ile ilgili tüketilen büyük zaman dilimleri idi.

Bu gözlemleri neticesinde, Edison, sigorta acentelerinin, poliçe yazmaya daha az zaman ayırmalarına ve böylece poliçe satışına daha çok vakit ayırmalarına imkan tanıyacak bir çözüm tanımlayabilirse, başarılı bir icat ortaya koyacağına inanmaya başladı. ‘‘Sigorta acenteleri için faydalı ne icat edebilirim?’’ şeklinde düşünmek yerine, ‘’ Sigorta acentelerinin acaba ne tür sonuçlara ulaşmak isterler?’’ sorusuyla konuya eğilmeyi tercih etti:
– Sigorta poliçesinin suretlerinin çıkarılması için harcanan zamanı minimize etmek,
– Bir poliçe türünün genel şartlarının, aynı türdeki başka bir poliçede farklı olma olasalığını
minimize etmek,
– Acente çalışanlarının, müşterilerle geçirdiği zamanı maksimize etmek.

Edison, bu yaklaşım tarzı ile ihtiyaç ve yararlara odaklanmış ve tatmin edilmemiş ihtiyaçları ortaya çıkararak, icat çabalarını verimli ve sonuç odaklı kılmıştır. İhtiyaçların tanımlanmasının ardından, hangi ihtiyaca odaklanılacağı konusu da Edison için önem arzediyordu. Niçin? Potansiyel müşteriyi en çok rahatsız eden, acı veren problemi bulmalı ki, o probleme çare olacak icadı yapsın ve bir an önce para kazanabilsin.

Müşterinin önemsediği çıktı/sonuçları tanımladıktan sonra, Edison, icadına yöneldi. Bu süreçte, Edison’un aşağıdaki çarelere yöneldiğini tahmin edebiliriz:
– Tekrar edilen cümlelerin çok kereler yazılmasına olanak tanıyan bir mekanizma,
– Halihazırda acente çalışanlarının kullandığı yazma metoduna benzer bir fonksiyonda bir yazma
mekanizmasının tasarımı,
– Yazma mekanizmasıyla birlikte kullanılabilecek, halihazırda kullanılan sıvı malzemeye (mürekkep)
benzer bir maddenin bulunması,

İcat yolunda ilerlerken, Edison, çalışanların kullanmakta olduğu kağıt ve araçları da yakından inceledi. Çalışanlar, tüy kalem ve cam mürekkep hokkası kullanıyorlardı. Sigorta acentelerinin gözüyle, beklenen sonuç/çıktıları objektif olarak göz önünde bulunduran Edison, çalışanların çalışma ortamı ile uyumlu olmak üzere, mevcut teknolojilerin tanıdığı imkanlardan nasıl yaralanıp bir çözüm getirebilirim sorusunun cevabını aramaya koyuldu.
Odaklanmış çabalarının sonucunda şu yeni kavram/çözüm setine ulaştı:
– Hareket edebilen, kalem benzeri bir araçla kağıt üzerine, olması gereken yazı karakterlerinin
şeklini çok küçük deliklerle (toplu iğnenin ucu büyüklüğünde) işleyen bir mekanizma tasarlanması,
– Kalem aracılığı ile oluşturulan deliklerin üzerine mürekkep sürülmesi,
– Mürekkepin, deliklerden süzülmesine imkan tanıyacak bir pres mekanizması,
– Deliklerden süzülen mürekkebin anlamlı yazı karakterlerinin oluşmasına imkan sağlayacak bir düzeyin
tasarımı.

Edison, önce kalem benzeri aletin, elektrik enerjisi ile yumuşak, akıcı bir şekilde hareket etmesine olanak tanıyan mekanizmayı kurdu. Daha sonra mürekkep benzeri sıvı malzeme üzerinde çalışmaya başladı. Amacı, bir anda büyük damlalar ve pıhtılaşma oluşturmayacak özelliklerde ve kıvamda bir madde bulmaktı. Bu madde, merdaneye benzeyen bir araçla, kağıt üzerinde oluşmuş olan küçük deliklerden, kağıdın altında yer alan ikinci bir tabaka üzerine, preslenerek süzülüyordu. Böylece, üzerinde çok küçük delikler oluşturulan tabaka master olarak kullanılarak, pek çok kopya üretilebiliyordu. 1980’li yıllara kadar ülkemizde kullanılan teksir mekanizması böylece Edison tarfından 1873 yılında icat edilmiş oldu.
Bu teksir benzeri mekanizma, icat edildiği yıl, bir tabaka masterdan, beş bin kopya üretti. Bu icadı ile ilgili aldığı üç patenti, Edison daha sonra Western Electric firmasına sattı. Bu icadı üzerinde çalışmalarını sürdüren Edison, bir sonraki nesil teksir makinasını icat etti ve bu buluşu ile ilgili patentleri de A. B. Dick Company’e (bu firma 1979 yılında GE tarafından satın alındı) sattı.
Teksir makinasının icadında kullandığı metod/süreç sayesinde Edison başarılarını sürdürülebilir kıldı.

Edison’un bir başka başarısının hikayesini ve takip ettiği inovasyon sürecini bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım.

Şimdi gelin, bugün için de çok geçerli olan, Edison’un izlediği sürecin ana basmaklarını gözden geçirelim:
Şirketler ve bireyler, çeşitli durumlarda, belli işler yapmak isterler. Bu işleri yaparken çeşitli çözümleri kiralarlar.

Daha önceki bir yazımda değindiğim gibi, insanlar matkabı, delik açmak için kiralarlar. Aslında ihtiyaçları matkap değildir, ihtiyaçları, icra etmek istedikleri iş, delik edinmektir. Ancak, günümüzde, delik açmayı daha kolay, daha süratli yapabilecek matkaptan daha iyi bir araç/çare bulunmamaktadır.
‘’Önce ihtiyaç’’ bazında, matkap-delik metaforundan hareketle icra edilmesi arzulanan iş ( job-to-be-done) yaklaşımı ile mevcut ve potansiyel müşterilerin hangi durumda hangi sonuçlara ulaşmak istediklerinin tespit ve envanterini oluşturmak, girişimci çalışmalarınızda israf ve patinajı önlemeye katkıda bulunur.

Her bir iş, kendi içinde, çeşitli adımlardan oluşur. Yani bir işi, onu oluşturan alt unsurlara göre adımlara-parçalara ayırmak fırsat yakalama-para kazanma olasalığını artırır. Bir işe gerektiği detayda bakmak ve o işin oluşmasına katkıda bulunan her bir adımda, job-executor’ un, arzu ettiğ/hedeflediği sonuçları tespit etmek gerekiyor.
Sonuç/problem envanterinden hangi önceliğe göre seçim yapıp, çözüm için mobilize olma kıstası da müşterinin hangi konuyu ne oranda önemsediğine ve önemsediği konularda da mevcut durumda ne derece tatmine ulaştığının tespitine bağlıdır.
Edison’un, inovasyon girişimlerinde, başarı oranını artıran zihin modeli ve buna bağlı yaklaşım tarzı aklınıza yattı mı?
Yattıysa, şirketinizdeki, inovasyon girişimlerinin daha etkin olabilmesi için, Edison yönetminden neleri şirketinizin inovasyon sürecine katardınız?